Akupunkturun Başlıca Etki Mekanizmaları;
Ağrı subjektif bir bulgudur. Hoş olmayan bir duygu tecrübesi olup doku hasarı veya olma eğilimi vardır. Akupunktur’un ağrıyı azaltmasında 3 teori ortaya atılmıştır.
a) Gate Kontrol Teorisi
b) Nosiseptif Afferent Teori
c) Endorfin Teorisi
a) Gate Kontrol Teori: Burada sinir uçlarını geçiren kapılar vardır.1965 yılında Melzack ve Wall bu teoriyi ortaya attılar. Buna göre ağrı; periferdeki sinir aktivasyonun (impuls) talamo-kortikal sisteme ulaştığı zaman ortaya çıkar. Ağrının hissedilmesi için impulsun (uyarının) belli bir ölçüye çıkması gerekir. Kapılar sipinal kordun substansia Gelatinoza bölgesindedir. Buna göre C grubu ince miyelinli sinirler ağrıyı taşırlar buradan spinal cordun arka köklifleri buradan da nöronlarla sinaptik kontakt kurarak arka gri cevhere gelir. Buradan da karşı ön lateral spiral korda gelir. Buradan da lateral spino talamik yolla uyarılar talamusa buradan da kortekse ulaşır.
Akupunktur iğnesi ise kalın miyelinsiz olan A delta liflerini uyarır bu da substansiya gelatinozadaki kapıyı kapatarak ağrı impulsunun yukarı gitmesine engel olur. Akupunktur iğnesi dokunma ve basınç reseptörlerini uyarır.
b) Nosiseptif Afferent sistem teorisi: Ağrı çıplak sinir uçları ile algılanır. Ağrı duyumu sadece patolojik durumda duyulur. Uyarılarda nosiseptif reseptörler aşırı derecede mekanik, sıcak, soğuk ve kimyasal etkilerle dokuların tahribi ile uyarılırlar. Nosiseptif reseptörler plexsuslar aracılığı ile uyarıları santral sinir sistemine taşır. Miyelinsiz sinir liflerinden oluşan bu plexsuslar dokulara girer ve kan damarlarını çevreler normalde inaktiftir. Dokuların mekanik bükülmesi ile laktik asit, K artışı, pH 6’nın altına düşmesi sonucu histamin, Polileptit kininler, serotonin, prostoglandirler salgılanır. Bu da reseptörleri uyararak afferentlerle santral sistemine ulaşır.
Dokularda ayrıca mekano reseptörler vardır. Reseptörler kalın ve ince lifler olarak ayrılır. Kalın olanı mekân reseptörler ince olanı nosiseptif afferent liflerdir.
Akupunktur; mekano-reseptörleri (kalın) uyarırlar bu da inhibitör impulsu taşıyarak nosiseptif afferent lifler üzerine inhibe eder ve diğer ağrı impulsunun yukarı taşınmasını engeller. Fizik tedavide doku vibrasyon, elektiriksel stimulasyon, ağrıyan yere masaj yapılması da aynı mekanizmayla açıklanabilir.
c) Endorfin teorisi: Anterolateral Spinal traktüslerin % 30‘u talamus posterior çekirdeklerinden geçer. Ağrıyı duyan talamus değildir. Yollar buradan beyin üst bölgelerine (talamus kortikal)geçer. Buradan 3 bölgeye uzanır. Parietal temporal ve frontal.
Parietal: Ağrının nerede olduğunu ve kalitetif yapıyı algılar.(yakıcı, künt, vs.)
Temporal: Geçirmiş olduğu hafıza yer alır ağrının ne kadar süreyle sürdüğü ve başladığını algılar.
frontal acı hissini duyar.
Bu 3 bölgenin uyarılmasında retüküler nöronların aktivasyonu önem taşır. Eğer retüküler nöronlar az aktive olmuş ise ağrı yukarıya taşınır. Yani retüküler neronlar da mekano reseptörler g.b. görev alırlar. Bu retikülo-spinal yolla spinal kordaki apikal spinal nöronlarada etki ederek inhibisyona dolayısıyla da ağrının yukarı çıkmasını engeller.
Bu inhibisyonun bir şeklide orta beyinden salgılanan ve BOS’a da geçen (periaqua ductal gri madde) endorfinler retiküler sistemi etkileyip periferik nosiseptif aktiviteyi engeller.
İşte akupunktur endorfin ve diğer opiatları salgılattığı için retiküler axonların inhibitör etkisi başlatır.
Endojen Opiatlar:
Bunlar biokimyasal peptidlerdir Pituatary gland, hipotalamus ve spinal cord’dan salgılanır.
3 gruba ayrılır.
Akupunktur uyarımı sonrası metenkefalin ve de B endorfin seviyesi artar bu da ağrının azalması ve kişinin rahatlaması sakinleşme açısından önem taşır.
Akupunktur (PAG periaquaductal gri cevher) etkileyerek 5 HT (Serotonin)salgılanmasına neden olur.
Serotinin blokeri Siproheptadin verilidiğinde Akupunktur analjezisinin de azaldığı ve serotinin salgılamadığı tespit edilmiştir.
Akupunkturun Hemeostatik Etkisi
Otonom sinir sistemi iç organların çalışmalarına sürekli ve otomatik olarak kontrol eder. Sistem, dolaşım, boşaltım, solunum, sindirim ve üreme fonksiyonlarını ayarlar ve düzenler. Otonom sinir sistemi iç organ sistemlerini vücut sıvıları içindeki su, elektrolit, asit- baz dengesini de kontrol altında tutmaktadır.
Bir iç organın çalışmasındaki bir değişiklik diğer bütün organları da etkileyebilir. Otonom sistemleri bunları düzenlerken birçok ilişkide bulunduğu alanda vardır. Bunlar spinal kord, retüküler formasyon, diğer beyin nükleusları, limbik sistem, serebral hemisfer, hipotalamus ile bilgi alış verişinde bulunur. Şahıs bu sistemin şuurunda değildir haberdar da değildir. Periferal dokularla eyin ve spinal kodlar arasında ki otonom ilişkiler ganglion aralığı ile kurulur. Ganglionlar ya organ içinde bulunur veya spinal kordun yanında (sempatik ganglionlar) şeklinde bulunur.
Otonom sinirler efferent sinirlerdir. Mutlaka bir gaglionla sonlanır. Spinal sempatik sinirler T1-L2 arasından çıkar bunları hücre gövdesi lateral gri boynuzdandır. Bunlardan ventral kök ile her bir segmentten çıkarlar.
Buradan sempatik ganglionlara gelip buradan iskelet kaslarına giderler, sempatik gangliondan çıkan bir diğer kol ise ikinci bir kolleteral ile ganglionla ilişkiye girer buradan da iç organların düz kaslarına giderler. Dolayısıyla torekal ve lumbal bölgeye yapılan akupunktur bu alandaki iç organlarıda etkilemektedir.
Aynı şekilde damarlar üzerinde vaso konstrüksiyon-vasodilatasyon yaparak hipertansiyon tedavilerinde, gene mide aynı şekilde uyarılarak motilde ve HCL asidin azaltılması sonucu gastrite ve duadenal ülser tedavilerinde geçerlidir.
WHO 1970 yılından bu tarafa Akupunkturla ilgili tüm çalışmalara destek vermeye başlamıştır. WHO’nun akupunktur noktalarını uluslararası düzeyde aynı dille ve terimlerle kullanılması için birçok deklerasyon yapmıştır. Buna göre 361 klasik akupunktur noktası 48 ekstra nokta ayrıca kulak akupunkturunu tarif edilmiştir.
Akupunktur noktaları dikkatle incelendiğinde neredeyse 286 Adetinin majör kan damarları bölgesinde bulunduğunu ( bu damarların etrafında da küçük sinir ağları vardır. Ayrıca hemen birçok akupunktur noktasının küçük sinir ağları tarafından çevrelediğini görüyoruz.
Bunlar:
Akupunktur bilimsel olarak vücut direncini artırdığı tespit edilmiştir. Örnek verirsek Mide 36 no’lu(Diz kapağının altında ve ön yüzde bulunur) nokta uyarıldığında kandaki akyuvarlar(lökosit ve lenfosit) ın arttığı aynı zamanda lökositlerin fagositoz dediğimiz bakteri ve virüsleri yok etme olayını artırdığı tespit edilmiştir. Özellikle T lenfositlerin salgıladığı interferon seviyesinde belirgin bir artış bulunmuştur.
Lökosit sayısı akupunktur uygulandıktan 3 saat sonra artar ve 24 saat kanda kalır.
Karaciğer retikülo-endotelial sistem hücrelerinde fagositik aktivite 6. günde % 50 12. günde % 70 artar. Önce immün globulin M artar. Özellikle işaret parmağı ve başparmağı arasındaki perdenin sırt üst kısmında bulunan Lİ 4 (Kalın Barsak 4 ) noktası ST 36 ( Mide 36 ) akupunkturla uyarıldığında T hepler (yardımcı ) hücrelerin sayısında belirgin bir artış gözlenir.
Dolayısıyla akupunktur, hem hücresel (fagositoz ), hem de humoral (antikorlar ) immün sistemi uyarır ve fonksiyonlarını arttırır.
Canlı bir doku mekanik, termal, elektriksel herhangi bir uyaranla uyarıldığında değişik mekanizmalara cevap verir.
Akupunktur iğnesini batırdığınızda metalin cinsine göre dokuda bir dizi reaksiyonlar oluşur, iğnenin battığı bölgedeki hücre mitokondriumunda glikoliz ve buna bağlı hücre içinde üretilen laktat ve prüvat aerobik şartlarda yanarak ATP üretilir. Bu üretilen ATP’ de batırılan noktada enerji ve elektriksel değişime yol açar.
İğnenin batırılması ile intertisyel sıvıyla iğne arasında direkt bir ilişki baslar. Metalin cinsine göre iyonlar sıvıya geçebilir ve iğnenin dışı ( – ) diğer deyişle Katod haline geçer. Bu reaksiyon gümüş iğne ile olur ve inhibitör etkiye sahiptir.
Altın iğne batırıldığında ise intertisyel sıvıdan iğneye doğru iyon geçişi başlar ve metalin dış yüzeyi ( + ) kutup Anot haline gelir. Bu reaksiyon sonucu sinir terminallerinde K+ birikir ve exitatör uyarım baslar. Gümüş iğnede ise sinir terminallerinde Ca (+) birikir, bu da inhibitör bir etki ortaya koyar.
İğne ile intertisyel sıvı arasında farklı iyon konsantrasyonundan dolayı Galvanik bir akım oluşur ve buda nosiseptörlerde uyarıma sebep olur. İğne doku içindeyken oluşan galvanik akım sonucu iğnenin etrafında Cl ve H 2 gazları toplanır. Buna bağlı olarak metalle doku arasındaki elektrik potansiyel farkı gittikçe azalır. Buna mani olmak için iğnenin 3–4 dakikada bir çevrilmesi veya hafifçe batırılıp çekilmesi gerekir. Eğer inhibitör bir etki yaratmak istiyorsak bu işi yapmaya gerek yoktur.
Akupunktur tedavisi süresinde beyin aktivitesi değişir EEG de delta ve teta dalgaları azalırken beta dalgaları artar. Bu da kişilerin uyumasını ve stresten arınmalarını sağlar.
Sonuçta akupunkturun sedatif etkisi dolayısıyla epilepsi, ilaç bağımlılığı, fobi, anksiyete(özellikle sigara bağımlılığı tedavisinde )etkilidir.
Akupunkturun Psikolojik Etkisi
Beyinde dopamin ve beta endorfin salgısını artırarak sakinleştirici ve rahatlatıcı etkileri olur. Ayrıca akupunkturun antidepresan etkisi de vardır. Bunu vücuttaki serotonin (5 HTA) salgısını artırmakla gerçekleştirir